Gökçeada'ya Sevgilerle


Günaydın,

Erken uyandığım bir pazar günü oldu bugün. Sokağa çıkma yasağı başlamadan köpeklerle turlayıp geldik, gelirken evimizin önünden kır çiçekleri topladım, vazoya koydum. Kahvaltı için çayımı demledim, kendime de yazmak için bir kahve demledim. Bundan sonra bu yazıları sık sık göreceksiniz, uzunca bir süredir kendime, sevdiğim şeyleri yapmaya, kafamdaki projeleri şekillendirmeye ilk defa zamanım var. Daha sık yazmaya söz verdiğim için, dahası Gökçeada'yı yazmaya da kendime söz verdiğim için birkaç günlük Gökçeada ziyaretimizden notlarımızla Gökçeada'yı kaleme almak, adaya sevgilerimi yollamak istedim. 

Eceabat'ta yaşadığımız için bize komşu bir ada Gökçeada, eski adıyla İmroz. Kabatepe'den vapurla 1 saat 35 dakika sürüyor. Bir anda havası değişiyor insanın, doğadan çok uzak yaşadığımız için değil, ama adaya gitmek farklı bir his gerçekten. Çanakkale'de yaşıyor olduğumuz halde böyle hissediyorsam büyük şehirlerde yaşayanlar için nasıl bir rahatlatma hissi olacağını tahmin edebiliyorum, ben de İstanbul'dan geldim buralara çünkü, hem de Bozcaada hayaliyle. Adalarımızın ikisi de çok güzel, aslında Çanakkale'nin her bir köşesi ayrı güzel, doğayla iç içe bir şehir burası, umuyorum ki uzun bir süre de böyle kalacak, Çanakkale'nin yerel yönetimi bu konuda çok hassas.

Gökçeada'da dayımın projelerini sürdürdüğü esnada kaldığı bir kiralık evi var, Gökçeada merkeze çok yakın, vapur iskelesiyle merkez arasında. Bu mahallede Türkler kalıyor, çoğu adanın insanları, ama ada zaten çok devşirme bir yer. Zamanında bir çok farklı ilden insanları toplamışlar adaya, 2 katlı evlerin bulunduğu bu mahalede her evin önünde meyve ağaçları, küçük sebze bahçeleri, sokak kedileri ve evlerin köpekleri var. Güneş gibi güleryüzlü, huzurlu insanlar.



                                                   
                                                    
Adanın Rum'lardan kalan köylerinde ise Rum mimarisiyle yapılan evler, hala oralarda yaşayan Rum'lar, onların işlettiği küçük cafeler, butik oteller var. Yılın yarısında adada, kışın ise Atina'da, ya da Yunanistan'ın farklı yerlerinde yaşıyorlar. Bu cafelerden benim en sevdiğim Zeytinliköy'de yer alan Nostos, Rum Patriği'nin evinin tam karşısında, çiçekler içinde bir işletme. Sahibini yıllardır gidip geldiğimiz için tanıyoruz, o da kışın Atina'da yaşıyor. Bu yıl Covid 19 nedeniyle henüz gelememiş, ama sütlü tatlıları hala damağımda. Dantelden perdeler, antika radyo ve dolaplar, hala orda dibekte dövülen kahvelerle masalsı bir yer. Siz de dibekte kahve dövebiliyorsunuz isterseniz eğer. Madam'ın Dibek Kahvesi isimli işletme madam öldüğü için kapalı, Nostos bayrağı devralmışa benziyor.

                                          Nostos/Zeytinliköy

Zeytinliköy en sevdiğim köylerden biri adada, yolu da ismi gibi, zeytin ağaçları arasından kıvrıla kıvrıla çıkıyorsunuz köye. Sağlı sollu butik oteller ve cafeler içinde varıyorsunuz köye. Sokakları arasında gezerken bahçeli, taraçalı Rum evleri arasından geçiyorsunuz, yan evden Rum'ca konuşan kadın sesleri doluyor kulağınıza, kapıdan çıkarlarsa selam veriyorlar zaten mutlaka. Tavsiyem onlarla tatlı bir sohbete katılmanız, haklarında daha fazla bilgi edinmeniz, huzurlu bir yer burası, sizi güleryüzle karşılıyorlar. Eski çamaşırhaneleri, içinde hediyelik eşyalar, magnetler, Barbar Yorgo ve Suvla gibi bölgeye ait şaraplar bulabileceğiniz şarap evi, Barba Hristo tatlıları uğrayabileceğiniz duraklar. Benim için Zeytinliköy kahve içmek, Nostos'ta tatlı yemek, şarap evinden bir kaç hatıra almak için gidilecek, 2 saatimi ayıracağım bir destinasyon.  Baharın sonuna doğru açılarak yaz sezonuna hazırlanıyor buradaki işletmeler. Adada kışın açık olan yerler merkezdeki cafeler ve Kaleköy’deki restoranlar.



Adaya bizim gibi yazın gitmeyi tercih ederseniz denize girmeden dönmeyin sakın. Özellikle tercih ettiğim bir koy olduğunu söyleyemem adada. Her gittiğimde 2-3 gün kalıyorum adada ve her gün farklı bir koya gitmeye çalışıyorum. Rüzgara ve denizen dalgalı olup olmadığına gore  de tercihim değişebiliyor, ama adanın bir tarafı rüzgarlıyken arka tarafı sakin olabiliyor. Vardığım gün merkezde hava kapalıydı, Laz Koyu günlük güneşlik ve sakindi örneğin.

                                          Laz Koyu

Aydıncık Kefaloz plajı kumluk, uzun bir plaj, şıkır şıkır bir denizi var, çok berrak. Merkeze 15 dk mesafede. Yan yana bir çok işletme var, çoğunda sörf eğitimi veriliyor. Rüzgar sörfü, rüzgar paraşütü, her ikisi de adada bolca popüler. İstanbul’dan haftasonu için bile geliyor sörf severler. 10 derste öğretiyorlar, ders ücretleri saati 200 tl’den başlıyor. Kendi malzemelerinizi alabileceğiniz gibi buradaki mekanlardan kiralama da yapabiliyorsunuz.  Surfinn, Surf Okulu tercih edebileceğiniz işletmeler. @gokceadasurfinn Surf okuluna bu yıl Covid 19 tedbirleri nedeniyle otel misafirleri dışında günlük misafir kabul etmiyorlar. Surfinn’de günü birlik geçirdiğimiz vakit için şezlong şemsiye ücreti almadılar, 50 cl bira fiyatları 25 tl civarında, hem hesaplı, hem de keyifli zaman geçirebileceğiniz bir yer, üstelik çok da temizdi.

                                                    Kefalos, Surfinn
      
Yıldızkoy’a,  Kaleköy’e giderken sağdan giriyorsunuz merkeze 7-8 dk, burası milli park kapsamında bir su altı müzesi. Türkiye’deki ilk ve tek su altı milli parkı. Şnorkelle gitmenizi öneririm, 1 saat doya doya balıkları izleyerek yüzeceksiniz. Bu koyda iki adet işletme var, çimenlerin üzerinde vakit geçirmeyi sevdiğim için sağdaki işletmeyi tercih ediyorum genelde, köpeklerimizi de memnuniyetle kabul ediyorlar, lavaboları temiz, Covid tedbirleri nedeniyle oturma grupları arasında bolca mesafe bırakan işletmeden çok keyif aldık. @yildizkoyarkadia Adaya son ziyaretimde son iki gün Dilan’la birlikteydik, Dilan Davet Gurusu projemizi birlikte yürüttüğüm ekip arkadaşım ve çok da yakın dostum. Üniversiteyi Gökçeada’da okuduğu için adayı karış karış biliyor, Yıldızkoy’a giderken Mavi Koy diye bir koydan daha bahsetti, çok bilinmediğini söyledi, orayı henüz görmedim ama çok güzel olduğunu paylaştı, denemeye değer!

Lazkoy adanın merkezinden epey uzakta, 30 dk mesafede bir yer, geniş zamanınız varsa gidin derim. Tesadüfen gittiğim için denize giremedim orda ama bir sonraki gidişimde ilk gitmeyi planladığım yer, harika bir koy, çok da şirin ve salaş bir restoran var bu koyda. Üstelik yolu çok güzel, adanın bütün güzelliklerini görebilirsiniz yolda. Gökçeada her tarafı zakkumlarla bezeli, doğayla kucak kucak, merkezden biraz uzaklaştığınızda arabayla giderken bile kekik kokularını duyabileceğiniz, sağda solda keçilerin gezindiği bir cennet. Lavantalar, rengarenk çiçekler, nerden baksanız 60-70 yıllık zeytinağaçları önünüze seriliyor. Adanın merkezinde bu endemik bitki örtüsünden çayların, buketlerin, sabunların, bademlerin, zeytinyağlarının satıldığı bolca dükkan var.

                                                    Gökçeada Dibek Kahvesi


Efibadem adanın alamet-i farikası, Meydani Pastaneleri ve Gliki bol tereyağlı bademli kurabiyeleriyle mis kokular saçıyor etrafa. Meydani Pastaneleri Çanakkale merkezde ve şimdi adaşım Seçil’in eşiyle birlikte yeni açtığı dükkanıyla Bozcaada’da da var. @meydanibozcaada Efibademi dilerseniz kiloyla, dilerseniz hazır kutularıyla alabilir, gittiğiniz yerlere hediye olarak götürebilir, hatta kargolayabilirsiniz. Yine merkezde dondurma dükkanında keçi sütünden dondurmaları deneyebilir, bu dükkanın hemen yanındaki Biyer’de adanın karadutlarından yapılmış reçelleri, pastaları deneyebilirsiniz. @biyerkafedukkan
Gökçeada’da üniversite olduğu için öğrenciler yaşıyor adada, adadaki işletmelerde çalışıp, kiralık evlerde ve adadaki kötü mimari kazası yurtta kalıyorlar. Adanın dokusuna hiç uygun olmayan bir yurt inşaa etmişler, gerçekten çok çirkin, hiç yakıştıramadım adaya. Köyler, Rum’lardan kalan evler, konaklar ne kadar güzelse, bu yurt da o kadar kaza olmuş diyeyim, gördüğünüzde bana hak vereceğinize eminim. Merkezde öğrencilerin de tercih ettiği ev yemekçileri var, bu ara baharın da devamında  çok özel bir yemek var, oğlak tandır. Gökçeada balığıyla olduğu kadar adada serbest gezen, kekikle, dilediği otla beslenen keçileri sayesinde etiyle de çok kayda değer. Merkez Lokantası’nda yediğim az tandır, öyle iz bıraktı ki ertesi gün tekrar gittik. Daha da güzelini yemek isterseniz Keçi diye bir restoran var ki, akıllara zarar bir mutfağı var. Şaraba da hakim bir işletme, arkadaşlarınızla adaya keyifli bir haftasonu için gittiyseniz akşam yemeğinde et yemek için burayı tercih edin derim. Kızkardeşim pirzolayı çok sevdiği için ona doğum günü sürprizi olsun diyerek gitmiştik, Nisan ayıydı, ortada koca bir ateş yakıldı, yanında ısındık, çok keyifli bir akşamdı.

Son olarak Kaleköy’den bahsedeyim, adanın en güzel yerlerinden biri, merkeze yakın olması kadar eşsiz gün batımıyla iz bırakan bir deneyim yaşatıyor insane. Adaya ne zaman gitsem Kaleköy’de gün batımını izlemeden dönmedim, daha önce de yapmıştım, merak edilecek birşey yok demeden. Gerçekten çok özel bir tecrübe, Eceabat’ta Saroz’a bakan her köşede de gün batımı harikulade, ama Kaleköy’de taçlanıyor, sanırım böyle ifade etmeliyim. Gün batımını buradaki restoranlardan izlemek şart değil illa, şarabını alan yamaca çıkıyor zaten, Bozcaada Polente gibi. Ama adada keyifli bir akşam yemeği yemek isterseniz en tepedeki Poseidon adaya hakim manzarasıyla rakipsiz. Davet Gurusu olarak şarap etkinliği yapmayı planladığımız bu işletmeyle yaz bitmeden bir araya geleceğiz. Kışın gittiğinizde de açık bulacağınız Yakamoz Restoran’ın bu manzaraya hakim bir oteli, çıtır çıtır yanan bir sobası var, üzerinde ekmek kızartabilirsiniz. Kışın açık olan bir diğer işletme de Kale Motel, aşağı Kaleköy’de, soba keyfini sevenler için adadan sevdiklerimi paylaştım. Adanın en sevdiğim restoranını sona sakladım, aşağı Kaleköy’de yer alan Eleni Restoran, Tarabya’daki Palet Restroranlarını aile olarak işletmiş bir ailenin oğlu tarafından işletiliyor. Tecrübe konuşmuş dedikleri bir mutfağı var, deniz ürünlerinde oldukça başarılı, çok nezih bir işletme.





Suvla’da çalıştığım  dönem Çanakkale’nin bir çok işletmesine şarap eğitimi vermiştim, Gökçeada’daki işletmeler ise fabrikada yaptığımız tadım etkinlikliğine hep birlikte gelmişti. O zamandan beri daha da çok seviyorum Gökçeada’yı, ilgili, sempatik bir esnafı var.

Kaleköy’de yemek öncesi kahve içebileceğiniz, dondurma yiyebileceğiniz, müzik dinleyebileceğiniz birçok işletme var. Adanın en eski kahvecisi Mustafa’nın kayfesi damlasakızlı, dibek kahvesi gibi çeşitleri ve karadutlu muhallebisiyle, incir ve çınar ağaçları arasındaki ambiyansı, teras manzarası sayesinde hem kahvaltı yapmak için, hem de kahve keyfi için 2 saat ayırabileceğiniz bir kahveci. Adanın yeni nesil tek kahvecisi Patika da çiçeği burnunda bir işletme.



Mustafa'nın Kayfesi/Kaleköy



                                                    Patika/Kaleköy

 Barba Yorgo Meyhanesi, İmroza Sabunları ve Laz Koyu’nu bir sonraki ziyaretime bırakıyorum, bu kadar gidip gelmişlikle hala gidilememiş yerlerinin olması büyük ada olmanın getirisi. Uzun uzun yazdım, gitmek isteyecek herkes için yeterince bol açıklamalı olmasını istedim. Umarım faydalı olabilmiştir, instagram sayfamda da yer vereceğim ama blog yazılarımı ihmal etmek istemedim. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Giderseniz benimle iletişime geçmenizi çok isterim. Gittiğiniz yerlere selamımı söyleyin.

Son olarak adaya gidiş ve dönüşte sorun yaşamamak adına online bilet almanızı tavsiye ediyorum, vapur sırası beklemeden direk geçiş yapabilirsiniz. Araçsız gelenler için adanın her köşesine minübüs var.

Gökçeada'ya dair video ve fotoğafları instagram sayfamda Gökçeada linkinde sabitledim.
Bir başka güncede görüşmek üzere, sevgilerimle…
https://www.instagram.com/secottis/?hl=tr

Balbadem Cafe




Seçil Ul
@secottis














Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar