Yaz'a
25 Eylül 2018
Yaz’a
Bundan tam olarak 32 yıl önce üzerimde sarı mavi puantiyeleri
olan bir gecelikle annenin gelmesini bekliyordum. Bir çocuk aklıyla bu geceyi
belki akşam 9’a veya 10’a kadar beklemişken sanki gece 3’e veya 4’e kadar
beklemişim gibi hatırlıyorum. Uzunca bir bekleyiş sonrasında o geceyi uyuyarak
atlayıp ertesi günü de öğlene kadar devirmem gerekmişti ve bu bekleyiş hiç
eğlenceli değildi. Yanımda babaannemin olduğunu kesin surette hatırlıyorum,
babam da vardı sanki, ama ondan emin değilim. Annemin hastanede olduğunu
biliyordum bir de, ama inan ki annem bile umurumda değildi, tek arzum kardeşime
kavuşmaktı bir an evvel.
Öğlene doğru bir kundağın içine sarılıp sarmalanmış halde,
sanki bir dürüm döner gibi anneni getirdiler ve babaannem yüzünü açarak bana
doğru eğildi, güneşli bir gün olduğu kesindi, zaten bahar vaktiydi, o artık
benim ikincimdi, benimdi.
Doğana kadar Hasan diye çağırdığım annenin kız olması her
açıdan bir avantajdı aslına bakarsan, çocukluğumuzun geçtiği yaylamızda
yaşıtımız çocuk olmadığından olsa gerek komşumuz Hasan Dede’yle vakit geçire
geçire kardeşimin de Hasan Dede gibi birlikte iyi vakit geçireceğim bir erkek
çocuğu olacağını zannettim herhalde. Tavukların kümesinden yumurta toplamama
izin veren biri kaç yaşında olursa olsun yakın arkadaşımdı sonuçta,
eğleniyorduk düpedüz. Sonraları gittiğim okulda edindiğim yeni arkadaşım
Ebru’nun ismine takıldığımı, anneme Ebru olsun mu annecim diye yalvardığımı
hatırlıyorum, annemin ikinci bebeğinin ismini bir arkadaş ortamında
esinlendiğini ve Gözde’de karar kıldığını bildiğim halde inatla ısrar
ediyordum. İyi ki annem kararlıydı ve Ebru ısrarımı savuşturdu ve ilk bebeğinin
ismine karışamamış olmanın rövanşını babamdan aldı da, nur topu gibi bir
Gözde’miz oldu, Gözdesi.
Gözdesi’nin büyüme aşamalarında dünyanın en güzel, en pamuk,
en tombiş ve en obur bebeklerinden biri olması evimizi şenliğe çevirmişti.
Gittikçe uzayan saçları, sürekli çalakaşık pilav yediği için şişen göbeği,
üstüne türlü türlü yaramaz huylarıyla sadece bizim değil, mahallemizin,
yaylamızın, gittiğimiz gezmelerin neşesiydi. Her gittiği yerde bizim kızımız
olsana teklifleri alan Gözdesi, bonservis bedelini açıkladığında ortalıkta
kopan kahkahaların gerçek nedenlerini sana anlatarak aramızdaki ittifakı
bozmayı düşünmüyorum, ama senin bu annenin çok alem bir cesur çocuk olduğunu söyleyebilirim.
Babamızın hiçbir şeyden korkmayalım ve kendimizi rahatça ifade edebilelim diye
bize aşılamaya çalıştığı özgüven annende biraz dozunun üstünde çalıştı, bu
kadarını diyeyim sadece.
Yıllar geçtikçe yaşlarımızın arasındaki fark azalmaya, aynı
okul servislerinde gidip gelmeye başladık, keyif aldığım abla kardeş ilişkisi
bazen üstesinden gelemediğim sorumluluklara dönüşmeye başladı, okul servisine
giderken Gözde’yi sınıfından almayı atladığımda veya Gözde Adana’da parkın
ortasında kaybolduğunda ablalığın bir goygoy meselesi değil, bir sorumluluk da
olduğunu çaktılar suratımın ortasına. Artık daha önemli görevlerim vardı, ama
neyse ki Anadolu Lisesi’ne başladım da bu görevlerimin bir kısmından kurtuldum
derken bir de baktım oraya da peşimden geldi. Zaten bu annen ben okula ilk
başladığım gün de benim eski ana okulu önlüğümü giyerek servisi beklemeye yine
benim beslenme çantamla birlikte gelmişti, ben de geliyorum diyerek. Yaptığı
iyilikleri de şapşallıkları da hep peşimden tekrarlamaya çalıştı, durdu, işte
kardeşlik böyle bir şey. Birimiz yumurta yemiyorsak diğerimiz de yememeliydik,
birimiz süt içmiyorsak diğerimiz de tiksinmeli, ayak diremeliydik. Ablamızın
giydiklerinin aynısını giymeli, okul çıkışlarında ablamızı parmakla göstertip
dalga geçirtmeliydik. Hala gülüyorum 😊 Yıl olmuş 2018 ablamızın yaptığı balkonun aynısını
yapmaya devam ettiğimize göre demek ki doğruymuş yaptıklarımız, kardeşlik böyle
olmalıydı çünkü. Sadece artık roller birbirine girdi, artık ablamız da
kardeşinin peşinden gidiyor, yıllar geçtikçe yaşlarımızın yerini değiştirdik.
En güzeli, ilk okulu, orta okulu, liseyi aynı okulda okuduk,
ikimiz de birbirimizin en yakın arkadaşlarını ve dönemleriyle ilgili püf
noktaları biliyoruz. Üniversiteye aynı şehirde devam ettiğimizde ailemizden
ayrı kendimize bir yuva, bir dünya kurmuştuk, artık sadece biz vardık dahası.
Yıllar geçtikçe gülüşmelerimiz kadar didişmelerimizi de ihmal etmedik, ev
temizliği için kavgalar ettik, arkadaşlarımızı beğendik beğenmedik, ama
neredeyse tüm hayatımızı alt alta üst üste birlikte geçirdik.
Doğduğu günden beri en kıymetli varlıklarımdan biri olan
Gözdesi ile ilk defa Çanakkale’ye taşınmam ile ayrıldık, ayrı düştük
kardeşimle. Ayrı düştük derken irtibatı da kestik diyemem, İstanbul’a gidip
gelmelerimizde sık sık bir araya geldik, telefonda birbirimizi taciz etmeye,
görüntülü ve gürültülü konuşmalarımıza devam ettik, ama her hafta birbirimizi
gördüğümüz, kilomuzu, kotumuzu, potumuzu konuştuğumuz kavuşmalarımıza ara
vermek zorunda kaldık.
Aslına bakarsan her konuda birbirinden haberdar iki kardeşe
göre asosyal değiliz, ikimizin de ayrı tayfası, ayrı gayrı arkadaşlıkları var,
ama böylesi çok eğlenceli çünkü konuşacak çok konumuz, birbirimizin dertlerine
koşabilecek ikinci üçüncü kardeşleri var. Senin de kalabalık, geniş bir arkadaş
ailen olacak, buna hiç şüphem yok.
Annen ve baban uzun zamandır birlikteler, annen kadar yakın
olamasak da baban da uzun zamandır arkadaşım, kardeşim. Bu dünyada sana sahip
çıkacak bir erkek, bir dişi aslan. Farklı karakterler, farklı renkler, birlikte
rengarenk bir ikililer, inan birlikteyken tek olduklarından daha kuvvetliler.
Voltran vardı bizim çocukluğumuzda, birden fazla karakterin bir araya
gelmesinden oluşan voltran voltran voltran diye bağıran bir kahraman, işte
senin annenle baban da bir voltran, ne şanslı bir çocuksun şimdiden.
Eczacıbaşı’nda tanışıp kaynaşan, çalışma hayatlarına farklı
firmalarda devem eden, profosyonel olduğu kadar samimiyetsizlikten uzak,
gerçek, sahici, eğlenceli karakterler ikisi de, dünyayı gezdiler, sana kainatı
gezdirecekler. Baksana, annen sana ismini koyarken bile çok sevdiği dalgalarla
denizlerle kavuştuğu, en güzel mevsim meyvelerinin yendiği, Ayçiçek
tarlalarının sapsarı açtığı mevsimden, dondurmanın şekerinden, güneşin
enerjisinden yola çıktı, enerjisiyle bir voleybol maçının setinde 10 servis
atarak oyunun rengini değiştiren bir kız senin bu annen. Zaten en sevdiği şey
sert vurmak, elinin ayarı yok, çocukken hiç pataklamadım anneni o nedenle, ben
korktum bileğinin kuvvetinden. O da benim dilimden motoruna kuvvet çenemden,
neyse hepimiz durulduk, en azından muş gibiyiz, bu da güzel 😊 Gerekirse
10 kaplan kesilir, fırtınalar estiririz, senin deden yetiştirdi bizi böyle, ilk
okulda her hafta çıkıp 3 gün andımızı okuduk biz ikimiz de, okulda aşı
sırasında en öne geçtik biz, önce biz olucaz diye omzumuzu uzata uzata.
Haksızlığa karşı bayrak gibiyiz, sen de öyle bir genç kız olacaksın, haklının
yanında, haksızlıkların karşısında.
Aslında bu daha çok annene mektup gibi oldu, ama ben aslında
sen bir genç kız olduğunda okuyacaksın gibi yazıyorum satırları, o kadar
heyecanlıyım ki bir yeğenim olacağı için, küçücük bir kız çocuğu, parmakları
minicik, avuç içi pamuktan, yanakları bal küpünden damlama küçücük bir pembe
yanak. Seni şimdiden özledik, artık annenin karnına gittikçe sığamaz haldesin,
8 aylıksın, ismin, aklımızda hayalin, şimdiden bir ismin ve tahmini bir
karakterin var akıllarımızda.
Anneanne ile dede 5 Ekim’e uçak bileti aldılar, seni
karşılamaya İstanbul’a geliyorlar. Aslında doktor ekimin sonu gibi geleceğini
söylüyor ama benim yeğenimin sağı solu belli olmaz, hazır kıta seni bekliyoruz,
ben de Çanakkale’den seni görmeye geleceğim her fırsatta. Bakarsın arkandan
gelirim gittiğin yere, benim de sağım solum belli olmaz, ben de senin teyzenim
çünkü.
Güzel bir Yaz kızı olacağına şüphemiz olmadığına göre
şimdiden dileklerimi de ucuna iliştirmek istiyorum. Hayatın boyunca hiçbir
şeyden korkmanı istemem, nasıl bir insan ve vatandaş olacağın sana ve
cesaretine bağlı. Her zaman şefkatli, insanları, hayvanları, doğayı seven biri
olacaksın buna eminim. Kendini ait hissettiğin duyguların peşinden git güzelim,
hayatta tutkusunun peşinden giderse mutlu olur insan, en mutlu o olur. Olmak
istediğin kişi olacaksın sen de, yapmak istediğin mesleği yapacaksın, ne olursa
olsun, bunu yaptığında mutlu olur insan, çok mutlu, insanlığa çok faydalı.
Bizim dedemiz yokluk içinde yetiştiği halde öğretme isteğiyle yanıp tutuşan,
köy enstitüsünden mezun, toplumun her alanında her işin ucundan tutan, istekli,
her konuda eğitimciliğiyle ön planda bir insandı. Köye ilk suyu götüren, yolda
yürürken ağaç budayan, sabahları ayakkabılarımızı pırıl pırıl boyayıp okula
gitmemize hazır eden bir dede, korkutan içimizi titreten, yüreği yufka, kararlı
biri, insanın işi değiştirince dinleneceğine inanan bir çalışkan, dünyaya
çalışmayanların da yerine çalışmaya gelmiş sanki. Benim kastım çok çalışman
değil, kararlı ve istekli olman, insanlara iyilik ve yardımcı olmak konusundaki
motivasyonun, dilerim hep yüksek olsun. İstersen bir müzisyen ol, istersen bir
doktor, istersen bir yönetmen, senin yürüdüğün yolda biz hep yanında olacağız
inan bana. İyi bir insan olacağına, insanlar üzerinde iyi bir etki
bırakacağına, çokça arkadaşın, çok sevenin olacağına, çok mutlu olacağına
inanıyorum, çok güzel bir ömrün olsun. Kalp kırıklıklarını da, zorlukları da,
hedefleri de hepsini arkanda bırakarak ilerleyeceksin, hayat gibi.
Çok güzel bir aileye geliyorsun, anneannen, babaannen
hepimiz yolunu gözlüyoruz. Mersin’de yaşayan büyük amca ve halaların,
İstanbul’da yaşayan teyze ve dayıların olacak, neşeyle yaşayacağız hep
birlikte, ve ben teyzen her telefonunda atlayıp geleceğim yanına, birlikte
parklara dağlara derelere gideceğiz. İlk işim sana bir tütü almak olacak, belki
hoşuna gider de minik parmak üstü hareketler yaparsın diye, öylesine bir
heyecanla seni bekliyoruz işte, hadi gel artık, biz hazırız çoktan.
Şimdi de ileride koca bir genç kız olduğunda da seni çok
seviyorum, yazılar yazmayı, şarkılar söylemeyi, en çok da anneni ve seni seven
teyzen.
Seçil


Yorumlar
Yorum Gönder